4 Eylül’de saat 18.00 sularında Batman’da Mardin Milletvekilimiz Mehmet Sincar ve Batman İl Yönetim Kurulu Üyemiz Metin Özdemir’in ölümleri Batman Milletvekilimiz Nizamettin Toğuç’la 3 şahsın yaralanmasına neden olan bir silahlı saldırı gerçekleştirildi. Kürt Halkının TBMM’ye üye gönderdiği ilk meclis dönemi sonrasından bugüne; ilk kez bir Kürt Milletvekili böylesine açık bir “siyasi cinayete” hedef olmuştur.
Bu olay ve sonrasındaki gelişmelerin zihinlerde bıraktığı onlarca soru işareti, tetiği çekene ve ondan da önemlisi çektirene götüren izler, yaşadığımız sürecin ve bu anlamdan olmak üzere, Kürt sorununun kazandığı yeni boyut; devletin halka yabancılaşma tonu, vicdanlarda mahkumiyet derinliği, gibi nedenler üzerine, bundan sonraki seyir ne olursa olsun çok konuşulup, tartışılıp, sonuçlar çıkarılacak bir mihenk taşıdır.
Doğru bir yaklaşım için olayın bir bütün olarak değerlendirilmesi; dışarıdan bakıldığında birbiriyle ilgisiz görünen, çelişkili görünen bir takım tespit, veri ve olguların açık neden-sonuç ilgisiyle birbirine bağlı olmazsa da tümünün bir gerçeğin çeşitli cephelerden tanınmasına hizmet edeceği düşüncesindeyim. Bu nedenle numaralıyorum.
- Cumhurbaşkanı Demirel’in 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde TBMM’de yaptığı konuşmada, günün anlamına tek sözcükle yer vermeksizin; elbette kendi bakış açısıyla DEP’li Milletvekillerini 10. sayfanın 4. paragrafında açıkça hedef göstermesi, o gün yaptığımız üzere “altı çizili” olarak hafızalardadır.
- Batman’da 02.09.1993’te DEP PM Üyeliği ile ÖZDEP Genel Sekreterliği yapmış ve partimizin şimdiki Genel Başkan Yardımcılarından Nesim Kılıç’ın ağabeyi olan Habip Kılıç’ın öldürülmesi ile ağabeyleri Melle Hikmet’in ağır yaralanmasına neden olan saldırı…
- Faili Meçhul cinayetleri bir kez daha yerinde incelemek ve alınması mümkün tedbirleri almak amacıyla Batman’a gitmek için Diyarbakır Havaalanı’nda inen arkadaşlarımızı karşılayanlar arasında Musa Anter cinayetinden de sorumlu olduğu yönünde yaygın kanı bulunan bir itirafçının bulunması ve bu tayfanın polis lojmanlarında kaldıkları gibi çeşitli eylemlerde yer aldıkları yönündeki savların, bugüne kadar varlığını güçlendirerek koruması.
- Bu siyasal cinayetin “planlayıcılarının” il olarak Batman’ı seçmeleri.
- Olayın duyulmasından sonra medyanın ağırlıklı bölümünün gösterdiği ilgisizlik.
- Başbakan Çiller’in olaydan 2.5 saat sonra dahi “habersiz” olduğunu söylemesi.
- Milletvekillerimizin 3 Eylül günü polislerce -ARD TV ekibini koruma göreviyle de olsa- izlemelerine karşın, cinayet günü ortalıkta hiç gözükmemeleri.
- Arkadaşlarımızın heyet olarak dışarı çıktıklarında, pasajın arka kapısından çıktıkları, DEP’lilerin Batman’a gelişinden haberimiz yoktu, atlatmak için ikiye ayrıldılar iddiaları.
- Cinayetin bu çıkıştan 15 dakika sonra işlendiği iddiası. (Gerçekte cinayet 2.5 saat sonra işleniyor.)
- Cinayetten 3-5 dakika sonra olay yerinin polis ve askerlerce sarılması.
- Olaylardan 13 dakika sonra “stadyumda maç izlemekte” olduğu söylenen İl Valisinin “Sokağa çıkma yasağı” ilan etmesi.
- Olaydan sonra arkadaşlarına ulaşmak amacıyla yalnız olarak kaldıkları otele giden Leyla Zana’ya oradaki bir polis yetkilisince, “Senin heyetle birlikte olman gerekmiyor muydu?” demesi.
- Arkadaşlarımızın hastanede bulunduğu süre içinde, tüm aramalara karşın İl Valisi ile Emniyet Müdürü’nün telefona hiç çıkmamaları ve kendilerinin de hiçbir şekilde arayıp bilgi vermemeleri. Ancak 18 saat sonra arkadaşlarımızdan yalnızca Nizamettin Toğuç’u ziyaret eden Bakanlara eşlik etmeleri.
- İçişleri Bakanı’nın Batman’a giderken Esenboğa’da bizlere aktardığı üzere; Ermeni ve PKK gibi adreslerin gösterilmesi ile “koruma istenmediği yönünde yazılı imzalı dilekçe ile başvuru yapıldığı” iddiaları.
- Bu belgenin kamuoyuna sunulmasının istenmesinden sonra, bunun dilekçe olmayıp bir “zabıt” olduğunun ileri sürülmesi.
- Son olarak da bu konuda söylenilenlerin, böylesi bir tutanağın Kozluk ilçesinde “Fi tarihinde” tutulduğunun ileri sürülmesi.
- Önceleri “inkar” anlamında ısrarla susulmasına karşın, sonradan Alaattin Kanat’ın DEP Genel Başkanı Nesim Kılıç’ın “teşhisi” için alana getirildiği şeklinde açıklama yapılması. (Yasal bir partinin Ankara’da ikamet eden Genel Başkan Yardımcısı’nın teşhisi için itirafçı kullanmak zorunluymuş gibi)
- Cenaze hastanede morgda bulunduğu sırada, şüphesiz Olağanüstü Hal Bölgesi Valisi ve Hükümetin de onayıyla Batman ve Mardin Valilerinin cenazenin Kızıltepe’de “direkt” defni için istenildiğinde bir helikopterin hemen tahsis edileceğinin ailesine bildirilmesi.
- Her nedense o zamana kadar TBMM’de tören yapılması fikrinin hiç akıllara getirilip tartışılmaması.
- Cenazenin Ankara’ya getirilmesi ile birlikte, yetkililerin ve önemli bir bölümü yörüngesinde olan basının stratejik saldırıları.
- Bizlerin bugüne kadar çalışması için olanak tanımayan; çabalarımıza açık engeller çıkaran; kontrgerilla önergesini oylarıyla reddeden; Olağanüstü Hal, Koruculuk, Özel Kolordu-Tim vs. lere oy veren; arkadaşımızın ölümünden en azından “ağır ihmali olan” il yetkilileri hakkında bırakın görevden alınmaları için çaba harcamak, bir tek açıklama yapmayan Cumhurbaşkanı’nın 22 sayfalık konuşmasının sadece bizleri hedef gösteren paragrafını alkışlaması, olmayan nedenlerle TBMM’de tören yapmama eğilimimize bütün cephelerden saldırılması.
- Cenazeyi morgdan alıp katafalka koymamıza izin verilmemesi. En uzun güzergahın seçildiği yönündeki gerçek dışı iddia.
- Halkın törene, Ankara dışındaki illerden ve Ankara’nın içinden katılmalarını kesin olarak engellemek “10 Temmuz hazırlıkları” yaptıkları koşullar eşliğinde bizleri cenazeyi almaya zorlamaları.
- Parti Genel Merkezimi ziyarete gelmeleri önlemek için 12 Eylül Cuntasını aratan tedbirler almaları. Bu arada gerek ziyarete gelenler ve gerekse parti önünde bulunan 60’ı aşkın insanın yaralanması ve onlarcasının gözaltına alınması.
- Cenazeyi hiçbir katılım olmaksızın ve sarılı bulunan DEP Bayrağı sökülerek götürüp defnetmeleri.
- Mezarını sadece birkaç yüz kişinin ziyaret edebilmesi için namlu barikat ve koridorlarının yaratılması.
- Başta ailesinin ve yol arkadaşlarının metanet, kararlılık ve inancının “yas evi”ni bir “düğün evi”ne dönüştürmesi ve bu nedenle hala hedef olmaları yüzünden; yeni bir katliam amacıyla, “güvenlik güçlerinin” kontrolü altında cenaze evinin bombalanması.
- Bugüne kadar katilin yakalandığı; kullanılan silahın yakalandığı; örgütün beyinlerinin yakalandığı; katillerin “firarda” olduğu ve nihayet “çıkacak işin batırıldığı” söylenen yılan hikayesi soruşturma açıklamaları…
Tüm bunların ortaya koyduğu gerçeklik; Kürt halkının değer yargılarının, hatta onun odaklandığı naaşa bakış açılarının ciddi bir dönüşüme uğrayarak “özgürlük ve eşitliğe” opsiyonlandığı ve bu gerçeği “korkunç yenge”lerin de değiştiremeyeceğidir.
Her ne kadar saldırı yüzlerce benzerinde görüldüğü gibi; demokratik alanda, meşru amaçlar uğruna ve yalnızca açık faaliyetleriyle mücadele eden birine yapılmışsa da; ilk kez halkın oylarıyla seçilmiş, tüm “atanmışların” üzerinde bir iradeye karşı düzenlenmiş olması; onun mücadelesindeki haklılık ve kutsallığı ortaya koyarken, aynı zamanda çürümüş düzenin savunucularının ortak mücadelesinde ne kadar büyük darbeler yediğini de ortaya koymaktadır.
Hepimizin başı sağolsun.
Özgür Gündem Gazetesi, Sedat Yurttaş, 14 Eylül 1993